1. Two Cars, One Night (2004)
Sessiz bir Yeni Zellanda gecesinde, Te Kaha Barı’nın önünde, yan yana park edilmiş olan iki arabanın içerisindeki 3 çocuğun masum sohbetlerini ve bakışmalarını konu alan bu kısa film, Oscar’a aday gösterilmiştir.
Ancak, ya Andrea Arnold’un Wasp’ı ve Ashvin Kumar’ın Little Terrorist’iyle yarışmak zorunda kalmasından ya da Taika Waititi’nin adayların isimleri okunurken uyuyakalmasından dolayı ödül alamamıştır.
İlk aşkın nerede, nasıl karşımıza çıkacağını asla bilemeyeceğimizi samimi ve çocuk saflığıyla anlatan bu yapım, Waititi’nin film dünyasına atılmasında büyük bir rol oynamıştır.
– (Elmas yüzüğü) Satmaz mıydın?
+ Hayır.
– Neden?
+ Çünkü o zaman elmas bir yüzüğüm olmazdı.
IMDb: 7.3
2. Eagle vs Shark (2007)
Topluma ayak uyduramayan iki bireyin birbirleri aracılığıyla aşkı bulma girişimlerini konu alan bu yapım, Waititi’nin ilk uzun metrajlı filmidir.
İçe dönük, utangaç Lily (Loren Horsley) ve hiperaktif bir erkek çocuğu gibi davranan Jarod’ın (Jemaine Clement) ilişkilerinin tüm süreçlerini yavaş adımlarla bize aktaran Waititi, ikilinin karakterlerinin ne kadar farklı olduğunu zaten filmin isminde anlatmaya çalışmış.
Sıcak, sevecen ve türdaşlarından farklı olan bir romantik komedi.
Söyleceğim iki şey var.
Bir: Yarın bir otobüse binip gidiyorum. İki: Bu değişebilir.
IMDb: 6.8
3. Boy (2010)
Bebekliğinizden bu yana görmediğiniz babanız eve dönünce hissedeceğiniz tüm duyguları hissettiren bir başyapıt benim gözümde.
80’ler Yeni Zellanda’sının kırsal yaşamının her köşesinde gezerken, Michael Jackson hayranı, 11 yaşındaki küçük “oğlan”ımızın hayatını izleme şansına sahip oluyoruz.
Babasının gözüne girmek için her şeyi yapabilecek Boy (James Rolleston) ile babası Alamein (Taika Waititi), Alamein’in yıllar önce polislerden kaçarken gömdüğü para çantasını bulmaya çalışıyorlar.
İnsanların kahramanlarıyla neden tanışmamaları gerektiğini anlatan sade bir yapım.
Bana ‘baba’ deme. Kulağa garip geliyor.
IMDb: 7.5
4. What We Do in the Shadows (2014)
4 vampir aynı evde yaşarsa neler olur? Waititi ve üniversite arkadaşı Jemaine Clement’in birlikte yazıp, yönetip, oynadığı belgesel tadında bir film.
Absürt komediyi adeta “emdiğimiz” bu yapımda Yeni Zellanda vampirlerinin hayatlarının bir belgesel ekibi tarafından bize aktarılmasını izliyoruz.
Çoğunluğu doğaçlama olan sahnelerin gerçekçiliğinin yanında, kullanılan “günlük” özel efektler de filme ayrı bir tat katmış.
“Bir vampir belgeseli ne kadar komik olabilir ki?” sorusunun cevabı bu film.
Bence bakire kanı içmemizin sebebi, kulağa havalı gelmesi.
IMDb: 7.6
5. Thor: Ragnarok (2017)
Her yapımda biraz daha genişleyen Marvel Sinematik Evreninde, Thor filmleri hep geri planda kalmıştı. Ta ki Marvel Stüdyoları, filmin türünü komediye çevirmek isteyene kadar.
Filmin ilk sahnesinden olayların ne kadar “cıvık” bir hale geleceğini anlıyoruz. Film, belli bir azınlık (çok küçük bir azınlık) tarafından beğenilmese bile, Marvel’ın “En İyi 2. Filmi” seçildi.
Film, Thor’un (Chris Hemsworth), Ölüm Tanrıçası Hela (Cate Blanchett) ile olan savaşını anlatıyor diyebiliriz. Tek sorun; Thor, öfke sorunları yaşayan bir arkadaş, güvenilmez bir kardeş ve ayyaş bir kadın ile evrenin diğer ucundaki bir gezegende mahsur kalmış halde.
Thor’un eve dönüşünü konu alan bu filmde, Waititi özgünlüğünden hiç ödün vermemiş olsa gerek ki film boyunca çeşitli yerlerde Yeni Zellanda göndermelerine rastlayabiliyoruz.
Waititi ayrıca, filmin en sevilen karakterlerinden biri olan sevecen ve yufka yürekli Korg adlı bir animasyon karakterini seslendiriyor.
Thor’un gerçek bir “tanrı” olma yolundaki maceralarını izlediğimiz harika bir bilim kurgu-komedi filmi.
Sen ‘Çekiçlerin Tanrısı: Thor’ musun?
IMDb: 7.9
Yorumlar